köşemiz

Kıskaç altındaki “Adet Kanaması”

Adet olmak, evren-kadın ilişkisinin en çarpıcı örneklerindendir. Ergenlikten menopoza kadar her ay kadının rahmi gebelik için/üretmek için hazırlanır ve rahmin iç tabakası bebeğe yataklık yapmak üzere kalınlaşır. Gelişimini tamamlayan yumurta hücresi döllenmediğinde tabaka, yerini bir sonraki ay gelişecek olan tabakaya bırakarak soyulup “adet kanı” olarak atılır. Kadınların adet döngüsü yaşamın kaynağına ve “sağlıklı” olmaya işaret etmektedir. Kadının üretkenliğinin fizyolojik olarak en belirgin göstergesi olan adet, fizyolojik bir olay olmasına karşın, adet kanının kirli olduğuna dair ataerkinin inşa ettiği 5 bin yıllık bir algı vardır. Adet kanamasının nasıl adlandırılacağı, nasıl algılanacağı ve hatta nasıl yaşanacağına ilişkin mekanizmalar toplum tarafından geliştirilmiştir. Tarih boyunca kadının aylık kanamalarına kimi zaman olumlu, çoğu zamanda olumsuz değerler atfedilmiştir. Kadınların bu dönemde temiz/saf olmadıkları ve bu yüzden bunu gizli saklı yaşamaları gerektiği yönünde toplumda bir inanç oluşturulmuştur. Bu süreci yaşayan kadınlar utanç, suçluluk, rahatsızlık duygularından kurtulamamış, ne yazık ki bu algı günümüze kadar devam etmektedir. Ataerkil sistem, toplumsal yaşam içinde kadınları bedensel özellikleri sebebiyle küçültüp, toplum dışına iterken yeniden üretim kapasitesi (doğurganlığı) nedeni ile yüceltmekte, anneliği kutsal kabul etmektedir.
Türkiye’de ve dünyada eril-muhafazakar söylem, kadınların bedenlerini ve cinselliğini kadınların kendilerine değil, topluma, aileye ve erkeklere mal eden anlayışa sahiptir. Bu bakış açısıyla toplumsal yaşamı düzenleme ve yeniden üretme hakkını kendinde gören hükümetler de, siyasi gücünü artırmak amaçlı bu yaklaşımı beslemektedir. Siyasi erk kürtaj, doğum kontrolü, doğacak çocuk sayısı, doğum şekli gibi konularda kadınların yasalarla elde ettiği hakların karşısına ahlak, günah, aile yapısı, toplumsal değerleri çıkarmaktadır. Kadın bedeni üzerinden yapılan politikalar, halen neoliberal çarkın gündeminde din ile etkileşime geçerek toplumun geniş kesimlerine yayılmaktadır.
Hemen hemen bütün dinlerde ve toplumlarda, sosyal süreçlerde kadınların adet dönemlerine “kirli/lanetli” olarak bakılmıştır. Örneğin tek tanrılı dinlerde kadınlar, adetliyken eksik görülmüş, kutsal mekanlardan uzak tutulmuştur. Regl süreçleri ile ilgili kısıtlamalar, kuşaktan kuşağa aktarıldığından modern toplumlarda da yer almıştır. Eril tahakküm altındaki tıp dünyası 1960’lara kadar adet kanamasının “zehirli” olduğunu, kadınların “bu zehir” yüzünden isteksiz, karamsar, sinirli ve sıkıntılı olduklarını savunmuştur (1,2).
Kadınlar düzenli yaşadıkları bu süreçten utandıkları, saklamaları gerektiğine inandıkları için adet dönemine olumsuz anlamlar içeren isimlendirmeler (hastalık, kirlilik, anavatan kan ağlıyor, vişneli kız, kızılsakal vb) yapmıştır. Kadınlar, adet dönemlerini gizlemek için kendilerince yaratıcı çözümler bulmuşlardır. Günümüzün hijyenik pedleri de bu gizlenme ihtiyacının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Firavunlar döneminde Mısırlı kadınlar, kanın emilmesi için keten ipliklerinden ve sazlardan oluşturdukları ruloları, tıpkı günümüzün tamponlar gibi kullanmışlardır. Orta Asya Türk kadınları eteklerine kanı emecek özel bir bölme dikmişlerdir. Günümüzde sıklıkla kullanılan ped, tampon gibi ürünler kadın bedeni üzerinde tahakküm kuran bu sistem için ayrıca bir araç haline gelmektedir. Bu ürünlerin satışı ve vergisi için toplumsal cinsiyet kalıpları, adet kanının rahatsız edici olduğu, saklanması gerekliliği gibi argümanlar kullanılmakta, kadın metalaştırılmaktadır (3).
Adet kanaması ile ilgili yaklaşım, algı ve uygulamalar din, ataerki ve politikalarla nesillere aktarılmakta; kadının üretkenliği üzerindeki denetim devam etmektedir. Bu yaklaşım kadınları toplumsal süreçlere katılımda etkilerken diğer taraftan adet döngüsünü ağrılı, hasta ve mutsuz geçirmelerinde de etkili olmaktadır. Yapılan çalışmalarda adet ağrısı ve PMS yaşayan kadınların geleneksel algıya sahip oldukları görülmektedir (4).
Toplumda adet döngüsüne ilişkin oluşturulan bu olumsuz algıya karşı daha fazla bireyi bilgilendirmek ve konuyu, kamuoyunun gündemine taşıyarak farkındalığı artırmak önemlidir.

Kaynaklar:
1. Hampton, J. Menstrüasyon Tabusu, Farazi Dergi, 26 Mayıs 2017, http://www.farazidergi.com/2017/05/26/menstruasyon-tabusu/
2. Hepşen, Ö. Tevrat, İncil ve Kuran’ı Keim’de Kadın Bedeni, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2010
3. Özarslan, A. D. Kırmızı Kar Toplumsal ve Kültürel Açıdan Ay Hali, Bağlam Yayıncılık, 2004
4. Coşkun, A.T., Adet Öncesi Gerginlik Sendromu İle Ruh Sağlığı, Stres, Sosyoekonomik Düzey, Vücut Algısı Ve Kontrol Odağı Arasındaki İlişkiler, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2012.