köşemiz

Setlerde Cinsiyet Eşitsizliği Ve Şiddet

Dünyada, işyerinde şiddet risk raporunda, çalışan her beş kişiden birinin (%20.9) hayatları boyunca işyerinde şiddet ve tacizin bir türüne maruz kaldıklarını bildirmişlerdir. Şiddet ve tacize maruz kalanların yarısından fazlası (%58,5) birden fazla kez tacize maruz kalmıştır. Erkeklerin işyerinde şiddet ve tacizi bildirme olasılığının kadınlardan daha yüksek olduğu görülmüştür (Lloyd’s Register Vakfı  [LRF], 2021). Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) tahmini hesaplamalarına göre, her üç kadından biri, yaşamı boyunca bir tür fiziksel ve / veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır (WHO, 2017). Şiddet ve taciz yaygın olmasına karşın bildirimleri yeteri kadar yapılmamaktadır. Çok sayıda mağdur, tanık şiddeti bildirmekten korkmakta veya bunu nasıl yapacağını bilmemektedir. Şikayette bulunan kişiler, etkisiz sistemlerle veya prosedürlerle karşı karşıya kalmaktadır. Prosedür ve sistem eksikleri bu kişilerin misillemeye veya daha fazla şiddete ya da tacize maruz kalmasına neden olmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri şiddet ve taciz konusundaki sessizliğin devam etmesine neden olmaktadır.

Tüm sektörlerde olduğu gibi eğlence sektöründe de cinsiyet ayrımcılığı, zorbalık, şiddet ve taciz gibi sistemik sorunlar mevcut. Ayrıca, 2019 tarihli Şiddet ve Taciz Tavsiye Kararı (No. 206), özellikle şiddet ve tacize maruz kalabilecek sektörler ve meslekler arasında eğlenceyi de içermektedir (para. 9, Tavsiye No. 206) (ILO Brief, 2020).

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yayınlanan ‘Eğlence sektöründe cinsel tacize ilişkin Politika Özeti’nde sektörün kendine özgü iş organizasyonu, kültürü, farklı çalışma düzenlemeleri ve koşulları şiddet ve taciz türlerini etkileyebileceğini belirtir (ILO Brief, 2020).

Eğlence sektörü potansiyeli ile birlikte genişlemeye devam ederken bazı çalışmalar toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin devam ettiğini vurgulamaktadır (Banks et all., 2011; Hennekam et all., 2017;) Bu eşitsizlikler cinsiyete dayalı ücret eşitsizliklerinden, kadınların çeşitli sektör ve pozisyonlarda temsil edilmemesinden ve cinsiyete dayalı şiddetten etkilenmektedir.

Ezici bir çoğunlukla erkeklerin çalıştığı sinema-tv setleri çalışma ortamlarının şiddete açık olması, şiddet önleyici prosedürlerin bulunmaması, çalışma saatlerinin uzun ve düzensiz olması gibi birçok nedenden ötürü şiddet ve taciz konusunda çok fazla zemin oluşturmaktadır. #MeToo, #TimesUp, #susmabitsin hareketleri, kadınların cinsel taciz ve taciz hakkında konuşmalarına olanak sağladı.

Cinsel şiddete karşı var olan yasaların hayata geçmesi ve setlerin kadınlar için güvenli alanlar olması için atılması gereken adımlar vardır. Kadın hareketleri bu adımların atılması için baskı unsuru oluşturmaktadır. Bu baskının dönüşümü hedefleyen kararlara neden olması gerekmektedir. Güvenli ortamların sağlanmasında sektördeki tüm aktörlerin sürece dahil olması ile çözümler üretilebilir.

Bir kuruluşun iç politikalarını ve prosedürlerini belirleyen işyeri politikaları geliştirilerek şiddet ve tacizden arınmış çalışma ortamları sağlanabilir. Uluslararası kuruluşların (American Yapımcılar Birliği, Netflix gibi) cinsel tacize karşı aldığı kararlar bu alanda önemli yol göstericilerdir.

Türkiye’de yapım şirketleri, yayıncı kuruluş, sendikalar ve tüm çalışanların kararları ile oluşturulmuş politikalara ihtiyaç vardır. Sektörde kapsayıcı eşitlik temelinde kararlar alınmalı ve izlenmelidir. Şiddeti önleme, şiddetle mücadele yolları geliştirilmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği tüm sektöre yerleştirilmelidir.

Sektörde bildirilen bazı boşlukların arkasında cinsiyet eşitsizlikleri ve süregelen cinsiyet stereotipleri yatmaktadır. Sektördeki kadınlar, benzer mesleklerde çalışan ve eşit değerde iş yapan erkeklere göre daha az ücret alma eğilimindedirler. Sektördeki kadınlar arasında, özellikle de farklı etnik kökenden gelen kadınlar ve yerli kadınlar arasında yüksek düzeyde iş güvencesizliği var ve bu kadınlar ciddi oranda eksik istihdam ediliyor.

2010 yılında kadınlar, yayıncılık ve programlama faaliyetlerinde Avrupa işgücünün % 39,9’unu, video ve televizyon programı yapımcılığı, sinema filmi, müzik yayıncılığı ve ses kayıt faaliyetlerinde ise %34,6’sını oluşturuyordu (Eurofound, 2013). 2013 yılında Avrupa’da görsel-işitsel sektörde çalışanların % 61’inin erkek olduğu tahmin ediliyordu (İnternational Coaching Federation ICF, 2016).

2016 ile 2020 yılları arasında Avrupa’da üretilen uzun metrajlı filmlerin yönetmenliğinde %23, senaristliğinde %27, yapımcılığında %33, görüntü yönetmenliğinde %10 ve başrollerde %39 olarak yer aldılar (Simone, 2022).

2017 yılında Smith ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada en iyi 100 filminde yönetmenler, yazarlar ve yapımcılar arasında % 81,7′ sini erkek ve % 18,2′ sini kadın oluşturmaktaydı. 109 yönetmenden yalnızca % 7,3’ü kadındı (Smith et all., 2018).

Eğlence sektöründeki sözleşmeye dayalı çalışma, iş yaşamındaki dengesizlik, kadınların genellikle birden fazla işte çalışmalarını ve iş güvensizliğini getirmektedir (UNESCO, 2017). Bu durum da, kadınlar için işini koruma ve kariyer ilerlemesi sorunlarını doğurmaktadır. Ayrıca bu belirsizlikler ve cinsiyet eşitsizlikleri kadınların cinsel tacize daha fazla maruz kalmalarında rol oynayabilir.

Project WHEN’in işyerinde tacize yol açan faktörlere ilişkin araştırması aynı zamanda kültür, organizasyon yapısı ve imaj/itibarın eğlence ve medya sektöründeki işyeri davranışlarını etkileyebileceğini ortaya koyuyor. Bu sektördeki güç dinamikleri, suiistimallerin genellikle gözden kaçırıldığı veya kariyer sonuçları korkusuyla rapor edilmediği bir çalışma kültürüne olanak tanır (Project When, 2021).

 

Eğlence endüstrisindeki güç ve şöhret faktörleri, uygunsuz davranışları tolere ederek, şiddetin sektörün bir parçası olarak görülmesine neden olmaktadır. Eğlence sektörü içinde istihdam ve iş ilişkileri şiddet ve tacizin ele alınma biçimini etkilemektedir. Örneğin, ünlü bir oyuncunun taciz olayına karıştığı haber kolaylıkla örtbas edilebilir. Eğlence sektöründe cinsel istismar iddiaları, güçlü kişi ve kuruluşların baskı ve gözdağı yoluyla sıklıkla gizli tutuluyor.  (Banks et all.,2011; Hennekam et all., 2017).

Leave a Reply